
Memleket kelimesi, yüzyıllardır insanlar için derin anlamlar taşımış bir kavramdır. Geleneksel olarak memleket, insanın doğduğu, kükürt kokulu sokaklarında büyüdüğü, çocukluk hatıralarını sakladığı yer olarak tanımlanır. Ancak zamanla bu tanım değişmeye başlamış, “memleket” kavramı gündelik hayatta farklı şekillerde yorumlanır olmuştur. Günümüzde sıkça duyulan bir söz var: “Memleket, doyduğun yerdir.” Peki, gerçekten öyle mi? Yoksa memleket, bir insanın gönlünde edindiği yer midir?
Doğduğumuz topraklar, kimliğimizin ayrılmaz bir parçasıdır. O topraklarda attığımız ilk adımlar, duyduğumuz ilk sözler ve hissettiğimiz ilk duygular, kişiliğimizi şekillendiren temel unsurlar arasındadır. Ancak hayat, insanları bazen doğdukları yerden uzaklara sürükler. İş, eğitim, daha iyi yaşam şartları ya da farklı sebeplerle göç etmek zorunda kalırız. Yeni bir şehirde ya da ülkede, yeni bir düzene alışırken “doyduğumuz yer” bizim için daha anlamlı hale gelir. Kimi insanlar için burası yeni bir başlangıç noktası, yeni bir “memleket” olur.
Fakat memleket sadece fiziksel bir mekan mıdır? İnsan, yaşadığı yeri benimsemekle oraya aidiyet duyar mı? Yoksa memleket, gönlünüze aldığınız, sevdiklerinizle anlam kattığınız yer midir? Belki de memleket, bir başkasının gönlünde yer edindiğiniz noktadır. Size değer veren, sevgiyle kucaklayan bir toplumun içinde olmak, gerçek aidiyeti ve huzuru hissetmek, bir yeri “memleket” yapan en önemli unsurdur.
Bu yüzden benim niyazım, duam, dileğim, insanlara yalnızca bir yerde doğduğum ya da doyduğum için değil, onların kalplerinde Rabbim’im rızası dairesinde edindiğim yerle hatırlanmak ve anlam bulmak. Belki de en gerçek memleket, sevgiyle kucaklandığımız her yerdir.
Mustafa Samur